Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp

  • Vitamin C, vitamin E ve vitamin A, selenyum ve multivitamin kullanımı: Kanser gelişimini önlemediği gibi bazı kanser türleri ile ilişkili olabileceği saptanmıştır. Tıbbın en saygın dergilerinde biri olan JAMA’da 2007 yılında yayınlanan bir meta-analizde, antioksidan olan bu vitaminleri kullanan kişilerde, kullanmayanlara oranla tüm nedenlere bağlı gelişen ölüm oranlarında artış gözlenmiştir. Diğer bir meta-analizde, antioksidan kullanımı ile sindirim sitemi kanserleri riskinin arttığı gösterilmiştir. Yüksek dozda multivitamin kullanan bireylerde agresif seyirli prostat kanseri riski yüksek bulunmuştur. Vitamin takviyesi eksikliği saptanmadığı sürece kullanılmamalıdır.
  • Yüksek doz vitamin C: 20. yüzyılın ortalarında, etik olmayarak dizayn edilmiş çalışmaların sonucunda, bilim dünyası en büyük yanılgılarından birini yaşamış ve yüksek doz vitamin C’ nin kullanımının, savunma siteminin direncini arttırdığı, kanser tedavisinde olumlu yönde etkinliği olduğu iddia edilmiştir. Ancak bu yanlıştan yıllar içerisinde iyi dizayn edilmiş çalışmalarda, olumsuz etkileri gösterilerek dönülmüştür. Kanser hastalarında yüksek doz vitamin C’ nin zararlı etkileri olduğu, yaşam süresinde ek katkı sağlamadığı ve bazı kemoterapilerin etkinliğini azaltabileceği gösterilmiştir. Uygulanmasından kaçınılmalıdır.
  • Probiyotik kullanımı: Yararlı bakteriler olarak tanımlayabileceğimiz bakterilerin, savunma hücrelerinin sayı ve aktivitelerinde iyileşme sağladığı ve mukozaların korunmasında önemli bir yeri olan immünglobulin A üretimini arttırdığı bilinmektedir. Bu temel bilgi baz alınarak, kemoterapi/radyoterapi ya da immünoterapi tedavisi almakta olan kanser hastalarına probiyotik (yararlı bakteri) verilerek, tedavi yan etkilerinde azalma ya da tedavi etkinliğinde artma beklentisi güdülerek bazı çalışmalar yapılmıştır. Baş ve boyun kanserlerinde, radyoterapi uygulamaları ile gelişebilecek olası mukoza hasarında, probiyotik kullanımı ile tedavi yanıt oranlarında azalma saptanmadan mukoza hasarının gelişmesinde koruyucu etkinliği gösterilmiştir. Sindirim sistemi kanserlerinde ise kullanımı ile ishal sıklığında azalma gösterilmesine karşın, bu çalışmalarda ilaç etkinliğinin değerlendirilmemesi, tarafımızca kullanılmasının önerilmesi açısından yeterli bir kanıt ortaya koymamaktadır. Zira, hem bölgesel hem de karaciğer enzimleri (sitokrom P450) aracılığı ile, ilaç metabolizmasında aktif rol alan barsak bakterilerinin, probiyotikler aracılığı ile kemoterapilerin etkinliğinde azalmaya neden olabileceği, bu nedenle, ancak her tedavi türünde, her kanser türünde, etkisinin değerlendirildiği ideal çalışmalar sonucunda kullanımına onay verilebileceği unutulmamalıdır. Barsak florasında, yararlı bakteri oranları yüksek tespit edilmiş melanom hastalarında, immünoterapilere yanıt oranlarının daha yüksek olduğunun gösterilmesine karşın, probiyotik kullanımı ile immünoterapi yanıtında ciddi oranda azalma olduğu gözlemlenmiştir. Bu bağlamda, genetik ve doğuştan itibaren şekillenen barsak florası, lif oranından zengin, doğru beslenme tipi ile yararlı bakteri yönüne kaydırılarak immün sistem güçlendirilebilirken, vitaminlerde olduğu gibi, dışarıdan takviye halinde (probiyotik) alınması halinde ise, olumsuz sonuçlara ve kemoterapi etkinliğinde azalmaya neden olabileceği unutulmamalıdır.
  • Omega-3 kullanımı: (Balık yağı, keten tohumu). Sağlıklı bireyler ve kanser tanısı olan hastalarda kullanımına yönelik çok sayıda çalışma yapılmış olmasına karşın veriler oldukça çelişkilidir. Kemoterapi etkinliğini azaltabileceğine yönünde çalışmaların olmasından dolayı, beslenme eksiliği olan hastalar dışında, hekim önerisi dışında kullanımı uygun değildir.
  • Vitamin D: Hücre algaçlarına bağlanarak pek çok gen üzerinde düzenleyici rol üstlenir. Enflamasyon önleyici etkisi nedeni ile kanser gelişimini önleyeceği düşünülmüş ve çok sayıda çalışmada bu konu irdelenmiştir. Yapılan çalışmalarda, vitamin D düşüklüğünün meme, barsak, prostat, akciğer kanser gelişim riskinin arttığı, kanser ilişkili ölüm oranlarının daha yüksek olduğu gösterilmesine karşın, takviyesi yapıldığında kanser gelişim riskinde azalma sağlamadığı gösterilmiştir. Kanser hastalarına yönelik yapılan çalışmalarda ise, hem olumlu hem de etkisiz olduğunu gösteren çalışmalar henüz yayınlanmıştır. Ancak en önemlisi, yüksek dozlarda vücutta biriktiği ve toksik doza ulaşabildiği unutulmamalıdır. Bu bağlamda, vücut düzeyinde düşüklük saptanmadan ve hekim önerisi olmaksızın kullanılması uygun değildir.